15 Kasım 2012 Perşembe

Varım!

Önce Descartes'den duyduk;"düşünüyorum o halde varım",
sonra bunu Büyük usta İhsan Oktay Anar Puslu kıtalar atlası eserinde; "düşlüyorum o halde varım" yaptı,
geçen gün leman kültürdeydim onlar da bir çay altlığı tasarlayıp tartışmayı;"gülüyorum o halde varım"'a getirmişler

seç beğen al vatandaş,tatmak helal!

Bornova sokakları





30 Ekim 2012 Salı

Fevzi Layiha-i Kanuniye Sureti



Antebi Gaziantep yapan kanun;

Fevzi Layiha-i Kanuniye Sureti;

Madde 1- Ayıntap Livası merkezi olan Ayıntap kasabasının namı (Gaziayıntap) ‘a tahvil olunmuştur.

Madde 2- Bu kanunun icrasına Dahiliye Vekili memurdur.

Madde 3-İş bu kanun tarih-i neşrinden itibaren mer’idir.
Kanun teklifi, böylece T.B.M.M’nin 6 Şubat 1921 günlü 147’inci toplantısında oy birliği ile ve alkışlarla kabul edildi, 8 Şubat 1921 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. 20 Ekim 1921’de Ankara İtilafnamesi ile Fransızlar Antep’i terk etmeyi resmen kabul etmişlerdir. Gerçekte ise Fransızlar 8 Şubat 1921’de Antep Türkleri ile yaptıkları mütareke ile işgallerinin geçici olduğunu belirterek Antep’i terk etmeye söz vermişlerdi. 25 Aralık 1921’de Ankara’ya bağlı kuvvetler Antep’e girmişlerdir. Her yıl 25 Aralık Antep’in kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır.

Gelde girme!

 
Zincirli bedsten çarşının girişinde yazan yazı.Okuduktan sonra girmeme ihtimaliniz sıfır! .nerdeyse bir nirvana'ya yol çıkmıyor!!!!!
 
not:Zincirli bedesten Gaziantep'tedir.

Emine Göğüş Mutfak Müzesi


Gaziantep mutfağını merak edenlerin uğraması gereken,konusu yerel antep mutfağı olan Türkiye'nin ilk mutfak müzesi.

Gaziantep Kalesine yakın olan müze yolunda, kaybolmaya yüz tutmuş bir çok el zanaatı yapan ustayla rastlaşmak mümkün.

Mersin Ekim 2012


23 Ekim 2012 Salı

İsmailini bul....

nerdeyse her kurbanda bu yazıyı yayınlıyorum.unutmak istemiyorum Ali Şeriati'nin bu yazısını
****İbrahim başlangıçta hikayeyi yeniden anlatıp oğluna "burada seni ellerimle kurban edeceğim demek için ağzını açmadı. Sonunda, Allah'ın güvenine sığındı ve " İsmail rüyamda seni boğazlıyorum" dedi! Öylesine hızlı söylemişti ki bu kelimeleri kendisi bile işitmedi. Sonra sustu. Korkulu ve solgun, İsmail'in gözlerine bakmaya dayanamıyordu. İsmail babasının içinde bulunduğu durumu sezerek onu teselli etmeye çalıştı. "Baba itaatkar ol ve Allah'ın emrini yerine getirmek için tereddüte düşme. Beni de itaat edici olarak bulacaksın. Katlanabilirim ben " dedi. Allah Teala ders veriyordu. Bundan böyle Allah için insan kurban olarak kesilmeyecektir. İbrahim gibi, İsmail'ini seçip Mina'ya getirmelisin. Kimdir İsmail'in? Kendin bileceksin, başkalarının bilmelerine gerek yok. Karın olabilir, yeteneğin, işin cinsiyetin. gücün rütben Mevkin vs. olabilir. Hangisi olduğunu bilmiyorum, fakat senin İsmail İbrahim’in yanında ne kadar sevgiliyse senin yanında da o kadar sevgili olması gerekir!İsmail’in bazı göstergeleri, hürriyetini senden alan ve görevlerini yapmana engel olan her şey, seni eğlendiren gerçeği bilmen ve duymadan alıkoyan sorumluluğu kabul etmekten çok seni özür aramaya iten her şey ve yalnızca ileride desteğini almak için seni destekleyen her herkestir. Onu hayatında arayıp bulmalısın. Eğer Allah Teala’ya yaklaşmak istiyorsan, İsmail’ini Mina’da kurban etmelisin. İsmail yerine bir koyun kesmek kurbandır, fakat yalnızca kurban kesmek için, bir koyun kurban etmek kasaplıktır.

20 Ekim 2012 Cumartesi

neden?

Geçen Beno Kuryel'in(profesör,mühendis,ege mezunu olanların çok iyi bildiği çizgi dışı bir hoca) bir konuşmasını dinledim.

neyse efenim beno dedi ki bize hep nasıl yapılacağını öğreten bir sistem var,neden yapılacağını sorgulamuyoruz.
Haklı %birmilyon haklı,

ama hocam hayatta öyle şeyler oluyor ki neden diye sorgulamaya korkuyor insan.

15 Ekim 2012 Pazartesi

Uzun Hikaye

Uzun hikaye bir haftadır vizyonda.Mustafa Kutlu'nun eserinden çıkan bir Osman Sınav filmi.
Osman Sınav başı sonu belli,eli ayağı düzgün güzel bir film çekmiş.Fazla beklentiyi yükseltmeden söylebilirim ki naif bir film olmuş.

Çok beğenmeyebilirsiniz,yeni bir şey yok ama kesinlikle sıkılmazsınız.Kenan İmirzalioğlu hep aynı adamı oynuyor eleştirilerine tokat gibi bir cevap vermiştir.Zamanımızın kesinlikle en iyi Jönü'dür.Böyle giderse ilerde adı antolojilerde Kadir İnanır ve Tarık Akan ile birlikte anılacaktır.

Filme gelirsek,Ali ve karısının tanışmalarını çocuklarına anlattığı sahne ilerde klasikler arasına girecektir.

Okul müdürünü ve belediye başkanının oynayan iki oyuncu gerçekten abartmadan mükemmel birer oyunculuk ortaya koymuşur.

Aynı şeyleri Altan Erkekli ve Güven Kıraç için söyleyemeyeceğim(ikisini de çok severim).

Filmin konusuna burda girmeyeyim,o uzun hikaye!


28 Eylül 2012 Cuma

Yaşlanıyoruz ama güzel oluyor

Bu günlerde başlıkta yazdığım cümleyi düşünüyorum.Bana bu cümleyi birkaç adam düşündürtüyor.
80 jenerasyonu artık üretmeye başladı.

İsim vermiyecem(polemik istemiyorum:)) ama şu an duayen kabul edilen kişiler 40 yıl boyunca aynı ürünü alladı, pulladı, oynadı bizde seyrettik.



Bazen allamadılar bile.Hepbir alıcısı vardı.Hatta bazı oyuncular her rolde aynı tonlamalar,aynı replikler,aynı bel aşağı dokundurmalarla yılları geçirdiler.Senarist yetişmedi.Hep aynı hikayeleri,hep aynı formülleri izledik.Arada iyi ürünler çıkmadı değil ama bir sektör olmak için yeterli de değil

Hep aldık.ama sıkıldık artık.



Bir dönem yabancı filmlerin/dizilerin uyarlamarı ile avunduk.O da bence pek olmadı. Adamlar yapmış coniye göre olurmu aliye veliye durumu oldu.




İşte buna dur diyenler çıktı.Gerçekten ürettiler.Şu an bu üretim diziler seviyesinde ama bu alttan itme sinema da patlaması yakındır.2-3 seneye kalmaz patlar.


Bir Ezel,bir işler güçler,bir leyla ile mecnun ,bir avrupa yakası,behzat ç...denizi dalgalandırdı.Nüfusu 70 milyon olan bu kadar genç bir milletin artık kendi sinemasını izlemesi yakındır..

23 Eylül 2012 Pazar

kunefeci remzi

Bornovada guzel kunefe yemek isteyenler.bornava stadyumun karsisi

Published with Blogger-droid v2.0.6

12 Eylül 2012 Çarşamba

Akledemiyoz onu anladik,sopada mi yemedik?


Sehir efsanelerini cok seviyoruz.kendimizi inandirmaya calisiyoruz.ama bazen hic dusunmuyoruz.
Sorgulamuyoruz?
Nasil yani demiyoruz?
Fen,ilim,bilimden bu kadar nasil koptuk?
Neyse efenim,italya da pompei antik kenti var.vezuv yanardaginin yamancida.vakti zamaninda bu yanardağ patlıyor ve burdaki insanlar lavlar sonucu taşlasiyor.Cezalarini buluyorlar.
Yanardag.Taslaşan insanlar.
Aslı şudur = Yanardag ,küller,insanlar ölüyor.Küller yapisiyor insanların cansız bedenlerine.Etler zamanla yok oluyor.Kül ile kemik arasinda ki bosluğa arkeologlar dolgu maddesi dolduruyor.ve taslasan insanlar efsanesi doğuyor.
Published with Blogger-droid v2.0.6
Published with Blogger-droid v2.0.6

Pisuvuar

Italya da pisuvuarlarin cogunun durumu.o ne ozguven o

Published with Blogger-droid v2.0.6

medici

Medici ailesinin ileri gelenlerinden.hani su ronesansin sponsarlarindan olan medicilerden...

Published with Blogger-droid v2.0.6

Ne azimdir ???


Pisa kulesinin önünde kuleyi tutuyormuş gibi resim çektirmek modasını bilirsiniz.Çekilir sonra geyiği yapılır,ağırdı falan.Bilumum sosyal medyada resim olarak kullanılır.Keyfi yapılır .

Aslında bu şeye çok benziyor.70 lerde gece gündüz yıllarca Almanya'larda çalışılır sonra yazın bir aylığına memlekete gelinir.Altta sarı mercedes vardır.Güzel çikolatalar,kokular dağıtılır.
Paralar saçılır.Herkez heves eder hayat Almancıya güzel der.Kimse bilmez çekilen çileyi...

Evet pisa resimleride acı vatan Alamanya'dır.O resim çekilene kadar yapılmadık şaklabanlık kalmaz.Çeken ayrı uğraşır,çekilen ayrı.Yerlere yatılır,yüksek yerlere çıkılır,sağa gidilir sola gidilir.
Ama o resim yinede çekilir!

Üç vakte kadar yatağında at başı var...



Napoli biraz tedirgin eden bir şehir.Folklerleri biraz kabadayı tarzı diyelim.Espresso su güzel dediler nerde içcez dedik.Profesor,öz profesor(walla böyle birşeydi ismi yaklaşık olarak),veya camprinus dediler.Ama sonuncusuna gitmeyin oraya babalar gidiyor dediler
 
Ya dedim ben adananın suyunu içmişim,onlar yazın adana adliyesi haberlerinden haberi varmı dedim ve gittim.
Espresolarıylan fal bile baktım,red edemeyecekleri bir teklif bile yaptım....:)))

Verona-Julyet evi








 
Romeo değil ,vatan hasreti.
Julyet'e adanmış mı diyim onun orda yaşadığına inanılan evin duvarlarına herkes sevgilisinin ve kendisinin ismini yazıyor...

17 Ağustos 2012 Cuma

Yedinci Gün' den bir tat...(İhsan Oktay Anar)

Benzin tankları da doldurulduğunda vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Zeplinin kumanda kabinine önce Selahattin çıktı ve alavereye tırmanıp motör kabinine geçti. İhsan Sait ve İdris Dede ise ahşap merdivenden kumanda kabinine çıktılar. Aman Baba, aşağıda amelelerin başındaydı.
Yukarıdaki kumanda ve motör kabinlerinden yirmişer uçlu iniş palamarları sarkıtıldı. Aşağıdaki Aman Baba’nın emriyle 60 kadar amele bu palamarlara asıldı. Aman Baba’nın, ‘Hazır ol! Dikkat! Şimdi!’ demesiyle, bu iş için görevli ameleler, zeplini kum torbalarına bağlayan halatları baltayla kopardılar. İşte tam bu anda palamarlara var güçleriyle sımsıkı asılan adamların ayakları yerden kesilir gibi oldu.
Aman Baba korkuyla, ‘Herkes palamarlara!’ diye bağırınca geri kalan ameleler de telâşla koşuşturup halatlara asıldı ve tepesi neredeyse hangarın tavanına değen zeplin hasar görmekten böylece kurtuldu. Aman Baba, ‘Haydi arslanlarım! Göreyim sizi!’ diye haykırdıktan sonra, adamlar kendilerini paralayarak, zeplini hangardan dışarı çekmeye başladılar. Göklere yükselmek için can atan bir ejderhaya benzeyen hidrojen dolu devâsâ hava sefînesinin halatlarına asıldıkları için, zaman zaman ayakları yerden kesili kesiliveriyor, yerden yükseldikleri böylesi durumlarda, sanki boşlukta koşuyorlarmış gibi bacaklarını sallıyorlardı.
Nihâyet dışarı çıktıklarında bu kez kendi terleriyle değil şiddetli yağmurla ıslandılar. Üstelik zeplini oraya buraya kımıldatan şiddetli rüzgâr amelelerin işlerini zorlaştırıyordu. Aman Baba, ‘Palamarları sakın bırakmayın! Kur’ân-ı Kerim’e nasıl yapıştıysanız halatlara da öyle yapışın! 40 adımımız kaldı!’ diye bağırdığında amelelerin çoğunun tâkati tükenmişti. Nihâyet zeplini hangardan yeterince uzağa götürebildiler. Ama hemen hepsi sıfırı tüketmişti.
Çok geçmeden zeplindekiler palamarları aşağı bıraktılar. Hava sefînesinin kumanda kabininde, İdris Dede açtığı iskele ve sancak pencerelerindeki mesnetlere makinalı tüfekleri rapt ederken İhsan Sait, makina dâiresi telgrafının kolunu geriye çekti ve muhabere borusundan motör kabinine, ‘Selo! İskele ve sancak motörleri marş! Yarım yol ileri!’ diye bağırdı.
Selahattin manyetoları çevirip irtifâ motörlerini gürül gürül çalıştırınca, zeplinin dört pervânesi birden, ‘Flap!….. Flap!.. Flap! Fırrrrrrrrrrrr!’ sedâsıyla dönmeye başladı. İhsan Sait kordona asılıp kıç safra tankından su boşaltınca, zeplin bir süre kuyruk havada yol aldı. Ancak dümeni kırıp hava sefînesini, rüzgârın estiği yere döndürdükten sonra, baş safra tankının valfına bağlı kordona, meyil saati 14 dereceyi gösterene kadar asılır asılmaz, aşağıdaki herkesin üzerine zeplinden ‘Foşşşşşş!’ diye su boşaldı. Zeplin artık olması gerektiği gibi, pupasını rüzgâra vermiş, burun yukarı seyrediyor, o karanlık gecede ve yağmur altında göklere yavaş yavaş tırmanıyordu! Allâh nazardan saklasın, bu koskoca hava sefînesi gerçekten muhteşemdi! Maşâ’allâh, Bârekallâh, lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh! Fakat maateessüf, işte tam bu esnâda, bir tâlihsizlik kapkara yağmur bulutlarını dağıttı ve dolunayın ışığı zeplini bir süre gün gibi açığa çıkardı.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Yedinci Gün - Yeni İhsan Oktay Anar Kitabı


Vuslat sona eriyor,suskunları okuduk sustuk. Sıra yedinci günde!.İhsan Oktay Anar'ın son kitabı yedinci gün eylül ayı gibi kitapçılarda...

Arka kapak yazısı
Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asîlleşmesi, erdemlerin ardındaki günâhkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. İnsan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak. İhsan Oktay Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. Çizgilerde değil kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. Alışık olmadığınız bu dünyanın kapısından girdiğinizde âşinalık hissedecek, sadeliğin ihtişâmına teslim olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken bulacaksınız.

ve birazcık alıntı....tadımlık:)

"İhsan Sait muhabere borusundan motör kabinine, 'Yarım yol tornistan!' emrini verince yine nişângâh başına geçti ve attığı tenvîr fişeği artık söndüğünden, işini sağlama bağlamak için hedefine bu kez üç adet 220 puntluk bomba bıraktı. Birbiri ardı sıra işitilen patlamalar kabinin camlarını zangırdatmıştı. Derken sancak alabanda edip artık boş olan hangarın üzerine doğru tam yol seyretti. Havanın aydınlanmaya başladığı o saatte, senelerini geçirdiği hangara son bir kez baktı ve nişângâhtan rüzgârı hesaplayıp, 660 puntluk bombaları hangarın ve imâlâthânenin üzerine yolladı. Korkunç patlamalar o kadar şiddetliydi ki, her bir patlamada sarsılan zeplinin zarar görebileceğinden korktu. Aşağı baktığında hangardan, imâlâthâneden, barakalardan eser kalmadığını gördü. Demir Minâreler artık tarih olmuştu!"

12 Temmuz 2012 Perşembe

Ağlayalım mı gülünecek halimize Niobe?


Manisa'da ağlayan kaya Niobe'ye gittim geçen haftasonu.Efsanesi kısaca şöyledir;Çoçuklarını karatoprağa veren Niobe o kadar çok ağlarki tanrı Zeus dayanamaz onu taşa çevirir.Acı o kadar büyüktür ki taşken bile ağlamaya devam eder Niobe.
Ve burası turistik bir çekim merkezi olur.Herkes bu ağlayan kayayı görmeye gelir.

Manisa belediyesi de biraz daha atraksiyon katıyım demiş herhalde.Kayanın yanına bir amfi tiyatro konduruvermiş.


Ama bunu yaparken ağlayan kayayı ağlatan su damarlarından birini kurutmuş yanlışlıkla.
Yani anlayacağınız kaya artık ağlamıyor.
Bu bizim mütehaitler bize huzur vermiyor ama sağolsunlar Niobeyi huzura kavuşturdular!

15 Haziran 2012 Cuma

cigerci sinan

Izmirde guzel ciger yemek isteyenlere onerilir.cigerci sinan.adana tarzi ciger servisi yapiyor.salatalari guzel.ama salgam konusundaki secimleri usta isi.salgamlari mersin turnipten geliyor.fiyat olarak da uygun.


Published with Blogger-droid v2.0.4

9 Haziran 2012 Cumartesi

kotu lezzetler1

Odun atesinde yatik iskender yemek isterseniz.ve aradiginiz kotu lezzet ve fahis fiyatsa kemeralti,hisaronundeki buyuk donerciye gidin.

Published with Blogger-droid v2.0.4

8 Haziran 2012 Cuma

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Spor-Hobi


Spor,hangi dalı olursa olsun insan hayatının önemli bir parçasıDünyanın her yerinde.Ve bu zevk manupule edilmemeli.Büyük kalabalıklar yönlendirilmemeli belli amçlar için.Herkes bu oyunu spor olduğunu hatırlamalı.Fenerlisi,gslisi,tslisi....herkes.



25 Nisan 2012 Çarşamba

Bornova'da son trendler


Bilenler bilir bornova'da son 4 yılda her yer bar oldu.İsimleri orjinal olan barlar mantar gibi bitti.4 duvarı ve parayı bulan bar açtı.sonra bir ara her 500 metrede bir çiğköfteciler arttı.bir ilçe bulgurla zaptedildi:)

şimdi ise her yere waffelcı açmak moda: bornova merkez waffelcıdan geçilmiyor.

sosyologları göreve davet ediyorumbir anlamı olmalı elbet.bar-çiğköfte ve waffel üçlüsünün bir açıklaması,bir çözümü.....
bu denklemi de ingiliz bilimadamlarının çözmesini beklemeyelim biz çözelim:)

Hoşgörü

son günlerde bakıyorum da toplum gerilmiş durumda .Kimsenin kimseye eywellahı yok.Herkes (ben dahil) karşısındakine bir çemkirme,bir ezme modunda.
restoran da isek garsonu eziyoruz,alışverişte isek satış elemanını.Çağrı merkezindekilere neler yaptığımızı düşününce tüylerim diken diken oluyor.

trafikte en ufak bir hatada hepimiz karşıdaki ile monoloğa giriyoruz.kendimizce bir çemkirme ,haykırma.

neden böyle olduk? Mevlana'yı sosyal medya'da paylaşınca içimizdeki hoşgörü artacağına azalıyormu acaba?

neden böyle oldum?

Savcı - yaralar-bir zamanlar anadolu da


Bu hafta sonu tekrar izledim bir zamanlar anadolu da'yı .Savcının yüzünde ki yaraları yine çözemedim. Çehov'un başrolde olduğu bir film de o yaraların bir anlamı olmalı.
yaralar,sık idrara çıkma,ter basması,nedir?

yoksa sahnede bulunan tüfek bu sefer patlamadı mı?

23 Mart 2012 Cuma

30. İzmir Tiyatro Günleri


Uluslararası İzmir Tiyatro Günleri Programı:
AHMED ADNAN SAYGUN SANAT MERKEZİ
Ateş ve Kum 27 Mart 2012 Saat 20.00
GSF ÖZDEMİR NUTKU SAHNESİ
4 Kısa Oyun 28 Mart 2012 Saat 20.00
İSMET İNÖNÜ SANAT MERKEZİ
Ölümüne 29-30 Mart 2012 Saat 20.00
Sandalım Kıyıya Bağlı 31 Mart – 1 Nisan 2012 Saat 20.00
Şems!.. Unutma!.. 2 Nisan 2012 Saat 15.00/20.00
Savaş İkinci Perdede Çıkacak 5 Nisan 2012 Saat 20.00
Kazaen 6-7 Nisan 2012 Saat 20.00
Zübük 10-11 Nisan 2012 Saat 20.00
İZMİR SANAT
Ben Bertolt Brecht Kabare 3-4 Nisan 2012 Saat 20.00
Tiyatro Öldü 8-9 Nisan 2012 Saat 20.00
ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
Düğün 31 Mart – 1 Nisan Saat 20.00
SABANCI KÜLTÜR MERKEZİ
Kuşlar 8 Nisan 2012 Saat 15.00 / 20.00

3 Mart 2012 Cumartesi

Bir zamanlar Anadoluda

Yazmak için çok bekledim,çok okudum.Okuduklarımdan kiminden etkilendim,kimini saçma buldum.Kendimce çözümlemeler yaptım yinede hala aklımda soru işaretleri var...

Bence 2011'in en iyi filmiydi.

Aşağıdaki yazımın bir kısmı aşağıdaki linkte görülen e-dergide de yayınlanmıştır.

http://issuu.com/babilkulesi/docs/babil-14

                                                             
                                                                Bir Zamanlar Anadolu’da
Kasabalarda hayat, bozkırın ortasında sürdürülen yolculuklara benzer. Her tepenin ardında "yeni ve farklı bir şey" çıkacakmış duygusu, ama her zaman birbirine benzeyen, incelen, kıvrılan, kaybolan veya uzayan tekdüze yollar...

Nuri Bilge Ceylan’ın(NBC) son filmi Bir zamanlar Anadolu’da(BZA) yukarıdaki sözlerle tanıtımı yapıldı.
Bu filmiyle de NBC Cannes’de Juri büyük ödülünü kazanmıştır.Ülkemizden de Oscar için gönderilen film olmuştur.
NBC’nin çektiği ilk kısa film olan Koza’yıda sayar isek BZA yedinci filmi olmuştur. Üç Maymunda da birlikte çalışan senaryo ekibi bu filmi de yazmıştır.
NBC’nin eşi Ebru Ceylan,Ercan Kesal ve NBC filmin senaristleridir. Ercan Kesal ayrıca doktordur. BZA’nın hikayesi Kırıkkale Keskin’de zorunlu hizmetini yaparken başından geçen olaylar kaynaklık etmiştir.
Film de çok baskın bir Çehov havası vardır.Çehov’dan bir çok alıntı yapılmıştır ki bunlar filmin sonundada ifade edilir.
Çehov da Ercan Kesal gibi bir doktordur. Çehov hem doktorluğunu hemde edebiyat adamlığını şöyle açıklar; Tıp, nikâhlı karım benim, edebiyat ise metresim. Birine kızarsam, geceyi öbürüyle geçiriyorum. Bu davranışımı belki biraz uygunsuz bulabilirsin, ama en azından sıkıcı değil. Hem zaten, benim bu ikiyüzlülüğümden ikisinin de bir şey kaybettiği yok!"
Ercan Kesal ve NBC’nin Çehov hayranı olduğunu biliyoruz.Filmi de analiz ederken Çehov’un meşhur sözü hep kulaklarımızda olsun; Çehov'a göre oyunun başında sahnede bir tüfek varsa, o tüfek oyunun sonunda mutlaka patlamalıdır.
Kurgusu Bora Gökşingöl ve NBC tarafından yapılan filmin görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’dir.Geçen günlerde film kurgusu yapılırken NBC tarafından tutulan günlük bir sinema dergisi tarafından yayınlandı.Günlükten öğreniyoruz ki karşılaşığımız eser çok titiz bir çalışmanın eseri.Bir çok filmin senaryosunun yazılması ve vizyona girmesi için harcanan sürenin iki misli sadece kaba kurgu çalışması aşamasında harcanmıştır.
NBC’nin mükemmeliyetçi yapısını anlamak için o günlükleri okumanızı tavsiye ederim.İşini seven ve işinde kemalata erişmek isteyen bireyin çabası çok açık bir şekilde okunabilir o günlüklerde.
Filmin başrollerinde Muhammet Uzuner,Taner Birsel,Yılmaz Erdoğan ve Fırat Tanış paylaşmaktadır.Fırat Tanış dışındaki tüm oyuncular uzun deneme çekimleri sonrasında belirlenmiş oyuculardır.Sadece Fırat Tanış’ın oynadığı Kenan karakteri için deneme çekimi yapılmamıştır.Çünkü Fırat Tanış senaryo yazılma aşamasından beri NBC’nin aklında ki tek isimmiş.
NBC nin diğer filmlerinde de olduğu gibi bu filminde de oyuncu performansları üst seviyededir.NBC oyunculardan maksimum verimi almakta artık rüştünü ispat etmiştir.Bunun sebeplerinden biri NBC’nin role en uygun sanatçıyı seçmedeki ustalığını gösterebiliriz.Mesela Fırat Tanış nerdeyse hiç diyoloğu olmamasına rağmen gözleriyle ve vücut diliyle o kadar iyi oynamıştır ki onun dışında başka bir aktör daha yetenekli bile olsa aynı verimi sağlamayabilir. Yılmaz Erdoğan’ın kendi deyimiyle her seferinde “gümbürtüye giden oyunculuğu”  NBC’nin ellerinde o kadar parlamıştır ki,onu sevmeyenler bile ona karşı derin bir saygı geliştirmiştir. Kısaca diyebilirizki NBC hangi rolde kimi oynatacağını ve nasıl maksimum verim alacağını çok iyi biliyor. Bu filmdede öyle oldu.
Yan rollerde bir muhtarı canlandıran filmin senaristlerinden Ercan Kesal o kadar başarılı ki o köyün muhtarı aslında o dense kimse yadırgamayacak.
Veya otopsi sahnesinde ortopsi teknisyeni Şakir’i  oynayan Kubilay Tunçer’in asıl mesleği  sihirbazlık ,senaristlik ve şirketlere seminerler veren bir eğitmendir. Ama NBC onda otopsi teknisyeni Şakir’i görmüş ve bizede göstermiştir.
Filmin ismi sinema tarihi için meşhur olan bir kalıptır.Bir zamanlar... kalıbı Sergio Leone tarafından kullanılmıştır.NBC bu konu hakkında Sergio Leone’nin kendisine sinema sanatı hakkında çok şey öğrettiği için saygısından bu ismi seçtiğini söylemiştir.
NBC filmleri anlatım şeklinden değil ama özü itibariyle popülerleşemeyecek bir sinemadır.NBC de bunun farkındadır.Bir çok röportajında 157 dakikalık,%80 i karanlıkta geçen,kadının olmadığı,finalinde otopsi sahnesi olan bir filmin ticari olmadığını bildiğini dile getirmiştir.Ticari bir film yapma arzusununda olmadığında söylemiştir.    
Günümüzde bize dayatılan filmler Avrupa’nın aklından,Anadolu’nun dinginliğinden uzak Amerikan sinemasının aksiyonu olduğundan NBC sineması bize değişik gelmektedir.Kurgu günlüğündede ifade ettiği üzere NBC hayattaki dinginliği,yavaşlığı sevmektedir.
BZA ‘da NBC’nin sevdiği gibi yavaş, Çehov’un savunduğu gibi doğal ve sade bir film olmuştur.Diyebiliriz ki önümüzdeki film en diyologlu ve en hikaye odaklı NBC filmidir.Diğer filmlerinde olduğu gibi NBC geveze senaryolardan kaçınmış ve sinemanın özü olan “göster ama anlatma” düsturuna bağlı kalmıştır.
Bundan sonra filmin analizine geçiyorum. Filmi izlemeyenler yazıyı terk edebilir zira film ile ilgili detaylar tartışılacaktır.
NBC’nin yanına Uzak filminin galasından sonra bir izleyici yaklaşır.Ve derki Mahmut’un arabasındaki seçiminiz Mahmut’un iç dünyasını çok iyi yansıtmaktadır,çok beğendim tebrikler! NBC izleyicisine şöyle cevap verir;Mahmut’un arabasının seçiminde özel bir durum yok,o araba benim arabam.Bu sebepten kullandık.
Yukardaki anektot kulağıma küpe olacak şekilde BZA’dan aklımda kalanları paylaşacağım.
Film üç erkeğin bir lastikçide kurdukları çilingir sofrasına zoomlayarak başlar.Erkekler neşeyle içmekte ve eğlenmektedirler.Kamera dışarıya çıkar ve buğulu cam sebebiyle olanları biz göremeyiz.
Bu sahnede belkide filmdeki gözüme çarpan tek hata yapılmıştır.Teneke kola ile tokuşturulan rakı bardağından iki cam bardağın tokuşturulma sesi çıkmıştır.
 Sonraki sahnede bozkurun karanlığında uzaklardan gelmekte olan üç araba görürüz. Arabaların ışıkları uzaklarda çıkan bir yangın gibi ekranda belirir ve giderek büyür. Durdukları zamanda hep en solda park etmiştir.Bir şey aydınlatılması gerektiğinde de hep askerin aracı aydınlatmıştır.



Diğer arabada savcı Nusret ve mahiyeti ve diğer arabada da zanlı Kenan,Komiser Naci ve Doktor Cemal bulunmaktadır.
Arabadaki ilk sahnede filmin konularından biri olan kasabada yaşayan insanların birbiri ile olan iktidar mücadelesini görürüz. Oralarda haklılığı belirleyen haklı olmak değil statü olarak üstte olmaktır.Yani gücü gücü yetene kuralı işlemektedir.
İlk sahnede Komiser Naci polis memurundan kesinlikle daha iyi bilmektedir manda yoğurdunu.Aksi ispatlanamaz.Memuruna karşı muktedir olan Naci birazdan onu arayan hanımına karşı yada araba durduğu zaman diğer arabadan inecek savcıya eziktir.
Herkesin bir statüsü ve söylebildikleri vardır.Ama ortamdaki en güçlü her zaman en haklıdır.Herkesin haklı olma derecesi vardır.Ve en alttakiler arabada ki kazma kürek ekibi ve zanlılardır.Onlar hep en alttadır.Ve haksızdır.
Filmde kadın görünmese de filmin konularından birisi de kadın öğesidir.Savcı Nusret mekanik soğukluğu,tatsız tavırları ve her hareketiyle bir küçük kasaba bürokratıdır.Karısını aldatmış ve karısı da ondan intikamını almıştır.Bu intikamın nasıl olduğunu aslında çok iyi bilir ama kabullenemez ve bir arkadaş diyerek konuyu doktora açması bu yüzdendir.Yoksa oda farkındadır ve yüreğinde ölene kadar bu acıyla dolaşacaktır.
Komiser Naci muhtemelen karısını hiç aldatmamıştır.Keskin’ e saplanmış,ordan çıkamamış bir polistir.Başka biryeri bilmez.Aklı hep engelli çocuğundadır.Evde karısı huzur vermez ve bu sebepten istemesede işkolik olmuştur. Evde huzur vermeyen bir kadındansa sokaklarda katil peşinde koşmak daha huzurlu gelmektedir.

Doktor Cemal,o taşralı değildir.Odasında ki resimlerden anladığımız kadarıyla deniz kenarında olan büyük bir şehirde büyümüştür.İstanbul belkide İzmir, kimbilir...Ama karısından ayrılmıştır.Yeni ayrılmıştır ve unutamamıştır.Hala duvarında eski karısıyla olan resimleri asılıdır.Unutmak için kaçmıştır,bu küçük kasabaya gelmiştir ama nafile o kadın hala aklındadır.Filmin bir yerinde Komiser Naci onun yerinde olsa burdan gideceğini söylediğinde doktorun cevabı:nereye? Olmuştur.Bu acı içindeyken gitmesinin anlamı yoktur.Doktor zaten herşeye yabancı ve vurdumduymazdır....taki otopsiye kadar.Gelecez bu konuya.
Zanlı Kenan;Burada eski bir hikaye gizli gibi.Sevdiği kız için abisini öldüren Kabil.Kenan abisini öldürmüştür sevdiği kadın için.Ama sevdiği kadın yinede suratına bakmamıştır.Ceset bulunduğunda küçük aklı kıt kardeşin ağlamasından anlıyoruz ki abisini öldükten sonra ilk defa o an görmüştür.Yani abisini öldürürken Kenan’a yardım etmemiştir.Kenan bu cinayeti başkasının yardımyla işlemiştir.Yengesi ve sevdiği kadın ile birlikte işlemiştir.Otopsi sahnesinden önce NBC’nin kadının yüksek topuklarına zoom yapması bu sebepten olabilir.Kadın’ın kocası öldürülüyor hastaneye yüksek topukluyla geliyor.En ufak bir telaş emaresi yok.
Filmin konularından biriside küçük yerlerde herkesin kaderi üç aşağı beş yukarı bellidir. Naci bunu çok iyi bilir bundan dolayıdır ki Doktora git der. Değişen birşey olmayacak der.Arap’ın salladığı ağaçtan dökülen elmayı ondan gecenin karanlığında saniyelerce izleriz.Dalından taze kopan elma,daha önce onun gibi kopan elmalarla aynı hayallere sahipti. Kasaba’da olan tek yokuştan onlar gibi yuvarlandı,cılız su akıntısıyla birlikte biraz daha sürüklendikten sonra aynı yaraları,bereleri aldıktan sonra ondan önce düşen 3 elmanın yanına sonunda gelmiştir.Ama o üç elma çürümüştür.Telaşa gerek yoktur oda çürüyecektir.Hep öyle olmuştur.Bu sebepten doktor gitmelidir.Nereye olursa...
Film tüm konusunu bürokrasi hicvine ayıran filmlere nazire yaparcasına bu konuyada eğilmiştir.Filmin konularından biriside bürokrasi hicvidir.
Asker herşeyi bilir,herşeye cevap verir,bilmediği hiçbir yer yoktur. Bulundukları coğrafyayı santimine kadar bilmesine rağmen tam olarak nerde olduklarını savcıya söyleyemez.Ama kendince laf kalabalığıyla her soruya büyük bir güvenle cevap verir.Şuranın şurasındayız,buranın burasındayız karşılık sorulan neredeyize cevap hep aynı olur.Kendince haklıdır.Cinayetin kendi sorumluluğuna girmesinden korkar ve önceden savcıyı etkilemeye çalışır. Savcının onun haklılığı teyit etmesiyle rahatlar.
İki savcılık çalışanın ceset torbası kavgası bürokrasideki yetki karmaşasına güzel bir örnektir.Katip şöföre,şöför katipe suç atmaktadır ceset torbasının unutulmasını.Ve bu kavga savcının önünde cereyan etmektedir.Birbirine diş geçiremeyen memur haklılıklarını savcının yanında kavga ederek ispat etme çabasındalardır.Ama gerek yoktur daha yüksek bir irade olan savcı haklıdır ve tartışmayı bitirir.
Otopsi teknisyeni Şakir’in aletlerinden yakınması,o güzel aletleri kullanan diğer memurları yermesinin sebebi de sadece o aletlere erişebilmek için savcıya baskı yapmak istemesidir.Savcı da topu saymana atar.Şakir savcıyı bir sonraki görüşüne kadar memnuniyetsiz verimsiz şekilde işine devam eder.

Muhtar’ın köye yapmak istediği morg için savcıya hazırladığı sofralar ve konuya girişi küçük bürokratlarında işlerin nasıl yürüdüğünün farkında olduğuna bir atıf gibidir.
Filmin alt metinlerinden biriside;ölüm.Ölümün Anadoludaki dinginlik,teslimiyet ve yer yer duyarsız karşılanışı.
Bir ceset aranıyor,askerin tek derdi sorumluluk alanında olup olmaması.Savcının derdi bir an önce cesetin bulunup Ankaraya gitmesi.Komiser’in aklı sürekli çocuğuna yazdıracağı ilaçta olması.Arap Ali’nin her fırsatta yemek yemesi hatta cesedin yanına çaldığı kavunları tıkıştırması.Abisini öldüren/öldürülen aklı kıt gencin kendisine çay ikram edilirken kola varmı diye sormadaki rahatlığı hep bana ölen ölmüştürü hatırlattı.Muhtar’ın köyünde doğru düzgün elektrik yokken morg yaptırmak istemesi de anadolu insanın ölümü hayatın tam içine aldığı kanıksadığı ve doğallaştırdığına güzel bir örnektir.
Filmin ana konusu belkide bir cinayet olayı.Ama hangi cinayet.Kenan’ın işlediği cinayetle paralel anlatılan savcının karısının intiharı.Asıl cinayet o.İki cinayet olayıda filim geceyken yavaş yavaş anlıyoruz .Hava aydınlanınca ikiside çözülüyor.Savcı aslında biliyor karısının kendinden intikam aldığını.Ama bir umut bu konuyu doktora yine açıyor.Belkide bu  konuyu açtığı kaçıncı doktor.Savcı karısının öldüğü gün biliyor bunun bir intihar olduğu ve otopsi gerektiği ama yapmıyor,korkuyor gerçekle yüzleşene kadar. Doktor ona aslında bildiklerini,zihninde dolaşanları seslendirdikçe doktorla olan iktidar savaşında da yenik düşmeye başlıyor.
Savcı ,Kenan’ın öldürdüğü ceset çıkarılırken doktora soruyor.Otopsi lazımmı? Doktor’un çoşkuyla kesinlikle otopsi gerekli demesi aslında savcının karısına yapılması gereken geçmiş otopsiye atıf.Savcı o zaman yaptırtmadğı otopsiyi gece boyunca doktor Cemal’in yaptığını o an anlıyor ve kadınlar bazen çok acımasız olabiliyor diyor.
Tüm gece boyunca tüm karakterler otopsiden geçiyor.Karakterlerle birlikte tüm toplum otopsi masasında Doktor Cemal’i bekliyor son sahne için. Her şeye kayıtsız ve umarsız olan doktoru da bir sınav beklediği anlaşılıyor.Otopsi odasına maktülün karısı ve çocuğunun bulunduğu  koridordan geçen doktor savcının da bulunduğu odaya giriyor.Otopsi teknisyeni şakir’in memnuniyetsizliğini aktardığı şovu izledikten sonra savcı önraporu tutturuyor.Maktulün kanlı kesilmiş eşyaları bir poşete konup koridordaki karısına veriliyor.Devlette kimsenin birşeyi kalmaz! Doktor Şakir’i biraz dinledikten sonra otopsi başlıyor.NBC bu sahneyi çok iyi kotarmış.Otopsi esnasında Şakir maktulun ciğerlerinde toprak görüyor,hemen bunu doktora iletiyor.Bunun anlamı maktul canlı canlı gömülmüş.Doktor’un bunu rapor etmesi lazım.Muhtemelen katil’in cezasını artıracak ciddi bir durum bu.Doktor Maktulun çoçuğunu,çocugun gerçek babası katili düşünüyor ve rapora bu kanıtı yazmıyor.Şakir sinirleniyor ama doktor yazmıyor.Tam o anda doktorun suratına kan sıçrıyor.Artık o da temiz değil.Doktor Cemal de kirleniyor ve düzene uyuyor.Yüzündeki kan ile odadan dışarı bakıyor.Maktülün karısı elinde kanlı elbiselerin olduğu siyah poşet yanında oğlu uzaklaşıyor.O anda okulda top oynayan çocukların topu maktulun oğlunun yanına düşüyor.
Otopsi masasında babası kesilmiş olan çocuk koşarak topu geri okul bahçesine atıyor. Bu noktada NBC son mesajını veriyor.Ne olursa olsun “Hayat devam ediyor”.



18 Ocak 2012 Çarşamba

Yollardaki Çalışmalar

Bornova'da aylardır kazılmadık sokak ,cadde kalmadı.Zaten sıkışık olan şehir içi trafik çekilmez hale geldi.Anladığım kadarıyla kazan özel bir firma.İsmini zikredip reklamını yapmak istemiyorum.Turuncu kablolar gömüyorlar.İnternet için.Ve gece gündüz çalışıyorlar.Çok ultrasonik kazma aletleri var.Sonra kazdıkları yeri kapatıyorlar.

Sorun burda başlıyor!Kapanmıyor.Kapatmada ki kalitesizlik inanılmaz.Bazı kapanmış yerlerde yürümek bile mümkün değil.Sanki yollar nazi uçakları tarafından bombalanmış gibi.Biz hakikaten bunu mu hakediyoruz? Bu kadar mı kötüyüz? O yollar şehir içinde,bir şehrin kalitesi kaldırımlarımlarıyla ve yollarıyla ölçülür.Bornova da kulağının arkası ellenmemiş yol ve kaldırım kalmadı!

16 Ocak 2012 Pazartesi

Yalan Dünya

Yalan Dünya başladı.Bakıyorum da hep aynı sözler...Bir Avrupa Yakası değil.Herkes aklında ki Avrupa Yakasının en iyi bölümüyle kıyaslıyor.Ben Avrupa Yakasının ilk bölümüyle kıyasladım ve sonuç: Yaln Dünya fersah fersah önde.Belki Avrupa Yakasının bıraktığı seviyeye gelemiyecek ama şu an için startı Avrupa Yakasından daha iyi.Siz ne dersiniz?